10 Mart 2010 Çarşamba

MAKALELERİM.

Yusuf ASLAN'ın Makaleleri,





İŞÇİLİK Ve İŞSİZLİK .
Duyduğumuz kadarıyla 1960,lı ve 70,li yıllarda kahvelerde ne kadar boş genç ve insanlar var ise
iş veren kendi adamlarından yetkilileri gödererek bu insanları toplatıp fabrikasında iş verir ve çalıştırırmış o zamanlar iş veren işçi kesimine muhtaçmış şimdi ise devir döndü zaman değişti , ve kahvelerde , sokaklarda hele hele her evde bir veya iki kişi işsiz var. bu gençler kahve köşelerinde ya kumar oynuyor yada bazıları ,balici, tinerci, içici, oluyor bir iş yerine iş için gittimi eger o iş yerine işçi lazımsa bile senin içerde bir tanıdığın yoksa sen o işe giremezsin,
Ufakta olsa orda bir torpil işi var demektir (demokrasinin gereğini yerine getirmek bir yana dursun)
bir başka sorunda, mesela ben çalışırken her üç ayda bir, yılda dört, defa ikramiye alırdık, maaşımızın üçte ikisi kadar, ben işden ayrılalı (Emekli oldum) beş yıl oldu, halen çalışan arkadaşlarımdan, duyduğum kadarıyla altı ayda bir, yılda iki kereye düşürmüşler ikramiyeyi, ikramiye zamanı geldimi çıkartıp paranı vermiyorda seni süründürür, içerde dört, beş, ikramiye alacağın oluyor, yılda iki ikramiye alıyorsan içerde dört, beş, ikramiyende var ise ikramiye alamadığınız yılları varın siz hesaplayın, Allah yardım eylesin gariban işçiye, şimdilik bu kadar dert, yazdığım yeter, gelecek sefere başka bir sorunu ele almak üzere Allahısmarladık.MAKALE,1.


FABRİKA HAYATI.
Sevgili canlar insanoğlu, Dünyaya gelip gençlik çağına ve hatta çalışabilecek çağa erişince kendi kendini yönetme iradesini bilen insanlar, çalışmaya başlar,bende bu çalışan kategori gurubu içinde olarak çalışmaya başladım, nereden beri , taa,ki çocuk yaştan beri,
Ömrümüz fabrikada çalışarak geçti, gün oldu 8, saat,yerine 16, saat, yahut 24, saat, çalıştırdılar, biz işçilerde çalışmak zorundayız, işçinin yorgunluğu ve ızdırabı değil, işin gidişatı, randımanı önemli, zaten yüzünü eşkiden olursa hiç şansı yok, Dış kapıyı gösterirler.
öyle gün olurduki,
Sabah işe giderken evinde ne yemişsen sabahki yediğinle geri aç karınla eve geri dönersin, Haa, deyeceksinki , niye fabrikada iş veren yemek vermiyormu, veriyor, beyler veriyor, amma,sen yemek molası verirsen O bıraktığın işin Randımanının, başına bir iş gelirse, sorada vay gele senin başına,
Fabrika, hayatından sadece bir kesit, gelecek sefere başka bir sorunu ele almak üzere Allahısmarladık, MAKALE,2.

İKRAMİYE PARASI.
Sevgili canlar. dertli sorunlarımızı paylaşmak için bir kere daha sorunlarımızı ortaya döküp azda olsa bir çare nasıl bulunur diye sizlerle konuşmak için yüz yüze geldik, Bizler yüce bir milletin mazlum bireyleriyiz. Örneğin, memur yurttaşlarımız bizler perişanız maaşlarımızı iyileştirin diyorlar
ben demiyorumki haklarını aramasınlar, tabiki haklarını arayacaklar, ararken ellerini vijdanlarına
koyup vijdanen arayacaklar, çünkü bu arada mazlum işçiye verilecek haklar bir köşede kalıyor unutuluyor.
Hiç duydunuzmu,Tv,de radyo,da veya gazetede okudunuzmu bir memurun bir komşu ile dahi kavga ettiğini, ne duyulur nede okunur,Bazı özel istinalar hariç. neden çünkü işi maaşı yerinde, Allah çarpsın bizim gözümüz onların aldığı parada değil. biz istiyoruzki bizde refah içinde olalım. Birde ikramiye sorunumuz var bakın sorunlar nasıl zuhur ediyor hep beraber bir göz atalım,Yüce Devletimiz işçiye her altı ayda enflasyona göre, aylıklarına zam yapar, örneğin devletten aylığına 30,ytl. zam alan bir işçi ay sonunda bu zammı hiç almamış gibi oluyor, nasıl almamış gibi oluyor hep beraber bakalım buyurun, Asgari ücret örneğin 400,ytl net aylık, 70, ytl,de yaptığı işin randımanına göre prim eder 470,ytl. para 30,ytl,de Devletimizin verdiği zam tamamının toplamı eder örnek,500,ytl. ancak sen bu 500,ytl,yi alamıyorsun yani Devletin verdiği O, 30,ytl, bir nevi buhar olup uçuyor, nasıl buhar olup uçuyor buyurun görelim, ay sonu geldimi duvara bir kağıt asarlar isimler sıralanmıştır kalitenin ve işin randımanı düşük olduğu için Primlerinizin yüzde, 50,si veya 60,ı işçisine göre kesilmiştir. Ancak maaş bodrosuna işlemezler sadece alacağın yazılı olur. varın gerisini siz düşünün Allah yardım eylesin gariban işçiye.

Sevgili canlar,gelecek sefere başka bir yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık.MAKALE,3.


İŞÇİ ve İŞ VEREN DİYALOĞU..
Sevgili canlar, bu makalemde benim sevgili halkıma, acaba hangi konuyu açabilirim, hangi dertten hitab edebilirim deye düşünüp dururken kendi kendime yahu kardeşim eğer sendede hiç bir dert veya hiç bir konu yoksa, bu memlekette ne çalışmış insan, ne ezilmiş insan, nede fakirliğin çilesini çekmiş insan vardır deye düşünürken, yine kendi yaşantımdan, daha açıkcası kendi çalışma hayatımdan siz sevgili yurttaşlarıma biraz bahsedem, daha doğrusu sizlere içimdeki dertlerimin bir bölümünü dökem deye düşünüyorum, inşallah lütfeder beni biraz dinleme zahmetine katlanır okuyup dinlersiniz, sevgili canlar, hani derlerya, Allaha kul gerekse kayırsın, işte ben o kullardan biriyim, şu yalan dünyada eğer Allaha kul gerekse benim gibi kimsesiz kulları kayırsın, hani bazı insanlar şöyle derler tabi şaka mahiyetinde,(deyeceksinki niye işte b_le) ben başka mazlum insanları örnek vererek demiyorum, ben özbe öz kendimi örnek veriyorumki, benim gibi mazlum ve gariban insanları diger mutaassıp veya vicdanlı insanlar fark edede itilip kakılmaktan bir nebze olsada koruyalar, zaten ben veya benim gibi insanların tek amacı, yani tek gayemiz, sadece çalışmak, niye çalışmak 1, Aile efratımızı ac ve sefil bırakmamak, 2, dostumuzu sevindirip bizleri sevmeyenleri, veya şöyle deyem bizleri hakir gören seviyesi ve kalitesi düşükleri sevindirmemek.
Sevgili canlar, iş hayatından bahsetmek için bu makaleyi yazmaya bu konuyu ele almaya başta yazıp söylemiştim şahsen ben çalıştığım yıllar, sabah saat 0,5,de zil çalar saat 0,5,30,a kadar kahvaltımda dahil bütün zaruri ihtiyaçlarımı bitirirdim, niye bu kadar çabuk ve erken bitirdiğimide siz can dostlara deyeyim, çünkü benim en büyük desteğim veya şöyle deyem sağ kolum var, oda vefakar eşim can yoldaşımın sayesinde zor duruma düşmedim, siz bakmayın başkalarının boş boş konuşmalarına 40 dönüm tarla dar gelir o kendini bilmez avare insanlara, her ne ise geçelim sorumsuz insanların konusunu.
saat 0,5,35 de servis durağında olurum saat 0,6,da iş servisime biner işime giderim saat 0,7 de işe başlarım saat 0,8,30 da iş veren gelir, iş yerinde arkadaşlardan duyduğum kadarıyla iş veren çocuk,ken zatürre hastalığı geçirmiş olduğu için, biraz işçi kesimi ile geçimsiz insan, (parantez içinde söyleyeyim o patronun hasta olması ve bunun akabinde işçiye eziyet etmesi düpe düz insan haklarına saygısızlıktır) iş veren olacak o zat salonu gezerken bütün işçiler pür dikkat, acaba kime çatacak deye onu uzaktan uzağa takip ederler, ama o malum zat,da işçinin hal ve hareketini işçinin yüzündeki tik,ini ve
dudağının açılıp kapanmasını bile takip eder hele hele mazlum bir işçi var ise ona yaklaşır bir bahane bularak o gariban işçiye olmadık hakaretler eder, af buyurun o zatın ağzının salyası bile o bağırması anında, o gariban işçinin üstüne ve yüzüne gelir, o mazlum işçi işden çıkartılırım korkusuyla o iş veren malum zat,a bir şey demez, ve yüzündeki o patron olacak zalimin ağzından çıkan salyaları siler,
sevgili canlar, benim gibi garibanların böyle zalimlerin yanında çalışmaları başlı başına aslında bir eziyettir bir bedel ödemektir, sevgili canlar, ben bir derdi yazmaya çalıştım varın diğerlerini siz düşünün, ben sadece yaşadığımı yazdım, bu arada vicdanlı ve iyi insanlardanda Allah razı olsun, sevgili canlar, gelecek makalemde bir başka yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık. MAKALE,4.




BENİM GÜZEL MEMLEKETİM.
Sevgili canlar, her makalemde içler acısı bir konuya parmak basıyorum, siz sevgili canlara bir nebze olsun gördüğüm, bildiğim ve yaşadığım, hayatın acılarını, tatlılarını yazmaya çalıştım umarım beğeninizi kazanmıştır. sevgili canlar, bende herkes gibi bir memlekette doğdum o memleketin evladıyım, benimde bir memleketim bir köyüm var, ne yazıkki ekmek kavgası yüzünden elimden yurdumdan ayrılmak zorunda kaldım, ancak zaman zaman memleketimi görmeye gidiyorum, köylerimiz, çok güzel her taraf bağ bahçe, her bağ bahçede şırıl şırıl suları akıyor, ter temiz havası oksijeni var, sebzeleri hormonsuz, ziraat gübresi yerine, hayvan gübresi kullanılmakta, köylerimizde hayvancılıkta normal bir düzeyde, süt, yoğurt, kaymak ve sütten elde edilen pendir ve yağlar, insan sağlığına faydalı olarak görüyorum, niye faydalı görüyorum, bir kere her şey aleni, köydeki insanlarımız bütün mikrobik ve hormonal yiyeceklerden uzak oldukları için sağlıklarıda yerinde, hastalıktan uzaklar, ve sevgili canlar bu insanların yaş ortalaması şehirde yaşayan insanlardan daha fazla, şehir insanları 60-70, yaş yaşıyorsa köydeki insanımız 80-90, yaş yaşıyor Allah herkese uzun ömürler versin. sevgili canlar buraya kadar yazdığım yazılar köy hayatımızdan bir bölüm. Birde bizlerin , hepimizin iyi kötü şehir hayatımız var. bu şehir hayatımızın bizlere ne kadar faydası ne kadar zararı var, gelin hep beraber birlikte bir göz atalım, örneğin benim güzel memleketim,de araçlar için alt geçit yapmışlar, çok güzel yapmışlar yenilikler çok güzel hele hele çağ atlamak daha,da güzel.
sevgili canlar, alt geçidin yapılış şeklini bir bakıma profilini siz canlara anlatıp izah edeyim, orta kısım alt geçit, üst,ten sağlı sollu heriki tarafta gidişli gelişli trafik yolu var, yolların kenarları sıralı dükkanlar, mağazalar var, bu dükkanlara veya mağazalara mal getiripde kaldırımla yolun yarısını işgal eden, yani orada park eden arabalar oldumu, benim sevgili yaya giden vatandaşım kaldırımdan geçemiyor, yaya giden şahıs yolun yarı kısmına kadar,da çıktımı karşıdan gelen vasıtalarla karşı karşıya geliyor, hele bir keresinde vasıtanın biri benim koluma çarparak geçti, sevgili canlar, sizlere soruyorum, bu berbat olan trafikte kim haklı kim haksız yada haksız olan,bu çarpıklığa sebebiyet verenlermi,bu hal ve gidişata sizler bir vatandaş olarak karar verin.
sevgili canlar, birde trafik ışıkları var,ya, bu ışıklardan siz canlara anlatayım,Emeksizden gelip saman pazarına ışıklardan geçmek için ak ile karayı seçersin, niye yani ak ile karayı seçersin,orada trafik ışıkları yokmu, var, var ama ordaki ışıkların trafik seyrine ve yayalara yanlış yöntemi var, bu sevk ve idare nasıl yanlış onu sizlere anlatayım, yaya,ya kırmızı yandımı yaya bekler, trafik seyreder, trafiğe kırmızı yandımı trafik araçları bekler yaya karşıya geçer, ama işte burada bir yanlış durum var, yayanın karşıya geçmesi zor hatta geçemiyor,hata ney oda şu yaya,ya yeşil yanıyor ama işte o direkte trafiğe kırmızı lamba yoktur,tıpkı renkli düğün
salonunun ordaki gibi lamba direği var lambalar yoktur, sevgili canlar, benim hiç bir kimseye emir komuta edecek yetkim veya selahiyetim yoktur, ancak bir arzım olur, ülkemizde memleketine canı gönülden hizmet edebilecek saygı duyduğum ve belediye başkanlığını hakkıyle yapabilecek bir insan var, o kişi sayın, Av, soner GÖKÇE bey efendi,dir (tabi bu kişisel olarak benim dünya görüşüm) sayın,Av soner GÖKÇE 5, yıl malatya,ya hizmet ederse ben inanıyorumki malatya böyle bir malatya daha olur,bu vesile ile bütün malatya halkına ve sn, Av soner GÖKÇE,ye sevgi ve selamlarımı yollarım, sevgili canlar gelecek sefere başka bir yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık. MAKALE 5..




İNSANMIYIM HAYVANMIYIM, BEN NEYİM.

Sevgili canlar,yine sizlerle hazin dolu bir öyküyü paylaşmak için bir araya, daha doğrusu yüz yüze geliyorum. sevgili canlar, her makalemde sizlerle fabrika hayatımı uzun uzun paylaştığımı ve bizim gibi gariban işçilerin NE eziyet ne cefalar çektiğimizi siz sevgili canlara duyurmaya çalıştım. umarım bu yazdıklarımı dikkate almış ve bizim gibi beden gücüyle alın teri dökerek çalışmış işçi emekci insanlara bir nebze olsada hak verirsiniz. tabi bu sizlerin olgun ve engin vijdani duygularınıza bağlı, ancak ben inanıyorumki yurt kalkınmasına işçi emekci gücüyle alın teri dökerek katılan bütün işçi emekcileri canı gönülden destekleyeceğinizi biliyorum, ve bu hususta bende vijdanen müsteriyim ve rahatım. Sevgili canlar, yaşım 50,yi geçti bu 50, yılın 30,yıldan fazlasını el kapısında çalıştım, ve bu çalışmamın karşılığını yüce Allahımın lütfuyla emekli olarak çalıştığım işten ayrılma lütfuna eriştim,Allaha çok şükürler olsun.
Sevgili canlar, sizlerle hazin dolu bir öyküyü paylaşmak için yüz yüze gelmiştim, nedir bu konu, tabiki fabrika hayatı, biz işçi kesimi işçiliğide bir kenara bırak bir insan olarak bir mahalde yani bir yerde birilerinin işinin görülmesi kaydıyle beden gücümüzü ortaya koyup o birilerinin işinin ağır kısmını omuzlarımızda taşıdık, halada taşımaya devam ediyoruz. Sevgili canlar, çalıştığım dönem içinde, çalıştığım dönem dediğim zaman 30, küsür yıl ediyor dile kolay nice insanların yaşadığı kısada olsa bir ömürdür, bu 30,yıl içinde ünlü ozanımız günümüzün pir sultanı Aşık Mahsuni ŞERİF,in Ata sözü gibi Türküleri var, (insanmıyım hayvanmıyım ben neyim) ve (bırak beni düşüneyim yine sana danışayım) bu Türküleri zaman zaman çok söyledim,
Sevgili canlar,fabrikada biz işçilerden zaman zaman sorunlarımız oluyor kimisi hastalanıyor, Allah herkese uzun ömür versin, kimisinin cenazesi oluyor bu gibi haller kendi aramızda hemen duyulur,işte bunlardan biride yıllarca beraber omuz omuza çalıştığımız Maraşlı Mehmet kardeşimiz, böbreklerinde taş oynaması sonucunu hastaneye gidiyor, hastanede taşı kırmak için müdahale ediyorlar ancak müdahale aksi tesir yapınca başka bir hastaneye sevk ediyorlar, ancak aslan gibi arkadaşımız sağ girdiği hastanelerden ölü çıkıyor, sevgili arkadaşımıza Allahtan rahmet dileriz, ancak bunun sorumluları tıbbi müdahale deyip geçiştiriyorlar,yazıklar olsun insan hayatını hiçe sayanlara.
Bu vahim olayı arkadaşlarım iş verene duyururlar, yıllarca kendine ve işine emek veren işçisi için oda ilgilenmemiştir,işçi arkadaşlar kendi aralarında gereken İ,M,C, yardımlaşmayı yaparak Maraşlı Mehmet arkadaşımızın cenazesini Maraşa yollarlar, dilim varmıyor ama merhuma Allahtan rahmet dilerim.
Sevgili canlar,bizlerin ahvali işte böyle,gelecek sefere başka bi yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık. MAKALE,6..






40.YILLIK, HAZİN DOLU GÜNLER?.
Sevgili canlar,yine can alıcı bir makalenin ucundan tutup zaman içinde Çukur Ovada dolaşmaya çalışacaz. ben köyümden çıkalı tam 40.yıl oldu bu 40.yıllık gurbet hayatımda nice dalgalı,
fırtınalı hazin dolu günlere şahit oldum.ve kendimde bu hazin dolu,dalgalı fırtınalı günlerden zaman zaman nasibimi aldım.hemen şunuda belirtmekte fayda var,gurbete çıkıpta ben çile. ızdırap çekmedim hep rahat yaşadım deyenlerede inanmak mümkün değil,bu olsa olsa koca bir yalan olur.>
Sevgili canlar,ben Çukur Ovanın bir şehrinde ikamet ediyorum,tanık olduğum olaylardan, ve şehir imarından bazılarını anlatmaya,daha doğrusu sizlerle paylaşmaya çalışacağım. bundan 20.yıl geriye gittikmi ırmağın etrafı çalı, çırpı. çamur, mil, sivri sinek, ve tabiri cahizse, sarhoş, berdoş, ipsiz, sapsız, piskopat,ne kadar pislik var ise ırmağın etrafı bu gibi haşerelerle dolu idi. nihayet en son sağolsun birileri Belediye Başkanı seçildide, ilk işi pislikleri
temizlemekle ırmağın kenarına el attı, o çamuru, mil,i, çalıyı, çırpıyı ortadan kaldırıp İmar ederek park ve bahçeler konumuna kavuşturdu, ve haliyle oradaki O sarhoş, berdoş, piskopat, takımlarınıda oradan, emniyet gücleri tarafından temizlendi, ırmağın kenarıda rahat bir nefes almaya kavuştu. bu
güzide,güzel şehrimiz, o belediye başkanı tarafından daha nice güzelliklere kavuştu (Allah razı olsun) ileride o konularıda ele alıp, saygı değer, bu güzel halkımızla paylaşmaya çalışacağım, buradan, o büyük insan Belediye Başkanına şükranlarımı arz etmekten geçemem,sn,Başkan Aytaç DURAK bey efendi bu güzel şehrimize yaptığın hizmetlerinden dolayı saygı ve şükranlarımı arz ederim efendim.
Sevgili canlar, ırmağın kenarındaki o piskopatlar şimdi şehirin içine dağılmış durumdalar,her köşede mutlaka bir piskopata rastlarsın,bu piskopatların şekline, şemaline hele bir bakın, kolları cilet yarası,ellerinde cıgara kağıdından puro
kalınlığında sarılmış cıgaraları, zaman zaman aşırı içmekten kendi kendilerini bilemez hale gelip nara atmaları,bir elinde bıçağı, bir elinde palası, dersinki bu insanlar sanki,Kör oğlunun cengaverleri.
Sevgili canlar,temennimiz bu gibi zararlı insanlar ehlileştirilir,Devletimize ve Milletimize faydalı birer insan olarak görürüz.
Sevgili canlar burada yazılarıma son verirken gelecek sefere başka bir yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık. MAKALE 7. >17.09.2008.<



AH' AH CAHİL KALIP'TA DİN BEZİRGANLIĞI YAPANLAR?.

Sevgili canlar, bu makalemde İnsan oğlu aniden olumlu veya olumsuz durumlarla karşı karşıya gelebilir, ancak olumlu olan durum ve hal insanı sevinçlere gark eder, zaman zaman'da olumsuz durumlar vardır. insan oğlu var oldukca bu olumsuz hal ve hakaret içeren durumlar insan oğluyla birlikte devam edip gidecektir. Nice beldelerin yerle bir olduğunu, bazı Ayet,lerde yazılı olduğunu bilen, ve o beldelerin kalıntılarını görerek şahit olan insan oğlu, riyakarlıktan geri kalmayıp fitne tohumlarını, zaman zaman mazlum insanların üzerine kusarak, Din bezirganlığı yapmaktadırlar. Allah'tan korkmaz bu Din bezirganlarından zaman zaman bende nasibimi aldım. nasıl bir nasip aldım, onuda açıklamayı bir görev bilerek siz sevgili canlarla paylaşma gereğini hissettim. Sevgili canlar.bu din bezirganlığı yapanlardan bazıları, nasıl bir çüret ise, benim Dini yönümü yargılamaya yeltendiler. Ancak bende bütün canlıları yaratan yüce Allah'ımızın, Beş esma yarattığını ve bu beş esmanın yüzü suyu hürmetine kainatı yarattığını, Allah'ın kitabı Kur'an,ı Kerim,de Ayetin açıkladığı gibi, sende Oruç tut senden öncekilerinin tuttuğu gibi, bu Orucun hangi Oruç olduğunu, Allahın Kitabında yazılı olan Ayetin ne demek olduğunu açıkladım ve bu yolda bu şekilde devam etmeye şöyle başladım. Sen bilmezsin canı cananı, aşk ile cemi, İlim,İrfan, edep hayayı,Sen bilmezsin Ali ile Veliyi, hemi Ali ile Fatımat-ı Zehradan olma Kur'an,ın Ahkamını bilen Ehli Zikiri, sen bilmezsin Ehli beyti,On iki imamları, Hasanı Hüseyini, ve bu yolda canını seve seve veren o yüce Ehli beyt sevenlerini, sen bilmezsin, Arşı Alayı, ve Hakkın Sütunundaki yazılı olan ( S.A.V.)inde şahit olduğu Leilehaillallah Muhammeden Resülüllah - Aliyülveliyüllah,ı, sen bilmezsin mimber üzerinde,Hz.Muhammedin, halka hitabını, sen bilmezsin, Hakkın rızalığı ile Veliyi Vasiyi, Dinimizin İmamını ve Dinimizin uğrunda bir kılıç darbesiyle Amr'ı ikiye bölen Hz. Ali'yi, sen bilmezsin Hz.Muhammedin, torunlarını On iki İmamları. Be hey zalim sen neyi bileceksin, bu dünyadan Fitne gelip Fitne gideceksin. yazıklar olsun Allah'ın yarattığı beş esma ile Ehli zikiri On iki İmamları bilmeyenlere . Sevgili canlar. sözlerime burada son verirken gelecek sefere başka bi yaraya parmak basmak üzere Allahısmarladık.MAKALE. 8.



DİLENCİLİK..

Sevgili canlar, yine bir makaleme başlarken çamura bulanmış, hatta çamura batmış bir yaşam biçiminin bir tarafından tutupta çamurdan nasıl çıkarılır bu hazin duruma gelin hep beraberce birlikte bakalım, Sevgili canlar. yabancı ülkelerde olduğu gibi olsa, bu acı ve üzücü durumlara AMENNA deyeceğim. nedir bu acı veren üzücü durumlar. hep birlikte öğrenelim, peki neyimiş o durum.(ülkemizde dilencilik yapmak) o durum, işte bu durum? dilenci olmanın okuluda yoktur, eger okulu olsaydı inanın hiç kimse dilenci olmazdı. Ancak siz kıymetli canlar, ve bu gibi durumlarla yakından ilgilenen dostlar, ve Avrupaya gidenleriniz mutlaka ordaki dilencilik yapanları görmüşlerdir. orada nasıl dilencilik yapıyorlar biliyormusunuz. bana göre kibar dilencilik, peki nasıl oluyor bu kibar dilencilik, bi zahmet müsaade edinde size anlatayım. olaki, aklından dilencilik yapmayı geçiren bir insanın elinde,de bir mesleği vardır, işte o insan örneğin bir meydanlıkta elinde tebeşiriyle bir takım resimler yapar, yada elinde bir çalgısı vardır,çalgısını çalar, resim olsun,çalgı olsun görevi bittikten sonra etrafındaki seyirci olan insanlarda, ellerinden geldiği kadar, karınca kararınca üç, beş, kuruş o meydanda serili olan bezin üzerine atarlar ve o adamda hemi dilenciliğinin ve hemi mesleğinin gereğini yapmış,hemide emeğinin karşılığını almış olur. Ancak bizim ülkemizde dilencilik farklı boyutta, her köşede, her üst geçitlerin üstünde, her Hastanede, aklına neresi gelirse orada mutlaka bir dilenci vardır. hele o genç kadınların kucaklarında birerde çocukları var, o çocukların yüzlerine gözlerine sineğin bini konar bini kalkar. bide bazı genç kadınların kucaklarında gözleri şibiklenmiş çocukları var bu kadınlar dükkan dükkan dolaşıp dilenirler, sağ olsun belediye zabıtalarımız zaman zaman bu dilencileri toplayıp götürüyorlar. hatta zabıtalara direnen kavga edenlerde oluyor, birde şu durum var. Ancak zabıta götürüyor amma bir müddet sonra gerisin geri salıveriyorlar. kalıcı bir çözüm zannedersem bulamıyorlar. bende, bu vesile ile, fikir üreten o beylere sesleniyorum. lütfen bu dilencilik durumunada bir fikir üretinde, şu güzel ülkemiz,dedilencilik kamburundan kurtulsun gayrı, Sevgili canlar,sözlerime burada son verirken gelecek sefere başka bir yaraya parmak basmak üzere 22.10.2008Allahısmarladık.MAKALE.9. SÖZ: yusufASLAN.

BELEDİYEDE İŞÇİLİK.


Sevgili canlar, ben 50, yaşını geçmiş şu zalim gurbet'te yaşam ve ekmek kavgası veren ender ve nadir görülen Fethiyeli emekçi bir vatandaşım. aslında bu dünyanın yaşam kavgasına dayanmak, hatta göğüs germek Askari ücretli bir Türk vatandaşına ağır gelen onur mücadelesi vermek değilmidir.
Benim bu yaşantımı hayatında yaşamamış her hangi birilerine konu etsem bana dönerek en az 10, kere gülerler, hatta deyim yerindeyse pişmiş kelle gibi sırıtırlarda hatta ve hatta sırıtanlar bile olmuştur, herne hikmet ise.
Sevgili canlar, başta kendimden anlatmak niyetindeyim ama kendimden önce kendi köyümde Vukuu bulan Belediye işçileri hakkında yazmak istiyorum,
bana göre iş veren yani ( Belediye). ve belediye arasındaki çelişkide olan işçiler her hangi bir sebepten dolayı biri birine zıt gitmeleri nedeniyle, Belediye Başkanı'nında kendi yetkisine dayanarak belediyede çalışan işçileri internet aracılığıyla duyduğumuz kadarıyla işten çıkarmıştır, ilk bakışta bu işçileri işten çıkarmak bir bakıma deyim yerindeyse Atatürk'ün dediği gibi yurtta sulh cihanda sulh gibi görülsede demokratik teammüller içerisinde görüldüğü gibi bu kadar kolay değildir, çünkü karşılarında T.C. Anayasası ve T. C. nin hukuku ve mahkemeleri vardır. Eğer bir işçi işten çıkarıldımı, o işçi iş mahkemesine hakkını ve hukukunu aramak kaydiyle kendi mağduriyetinden dolayı o iş vereni mahkemeye verirse, T.C. hukukcuları o işçinin iş akdinin sona erdiğinden dolayı işçinin çalışma süresini göz önünde bulundurarak bu yönde işçilerin davalarını haklı görürler ve bu durum bir bakıma işçiler arasında sevinç yaratsada, iş verenin yani Belediye Başkanlığının karşı atağıyla, mahkeme seyri değişir yani iş veren işlerime ve iş yerime zarar verdikleri için iş yerimizdeki çalışan işçileri bu husustan dolayı işten çıkardım diye beyanda bulunursa hele hele Riyakar ve yandaş olan 2, yada 4, kişide yalancı şahit bulursa belediyede çalışan bu işçilerin hukuka dayalı ne kadar garantisi olur tabiki bunuda hukukçular daha iyi bilirler,
Sevgili canlar, bir nebzede olsa en azından kendimden bahsedeyim, bakın ben gurbet elde kaç iş yerinde çalışmışım gelin hep beraber o iş yerlerinin isimlerini birlikte görelim. 1, yılmaz textil. 2, Ertexs. 3, Arı textil. 4, Özmur textil. 5, Barkal yolu urfalılar. 6, Güven textil. bunların dışında bir o kadarda başka yerlerdede çalıştıklarım var,
Sevgili canlar ben bu kadar iş yerlerinde çalışmama rağmen iş veren beni her işten çıkardığında işte o zaman siz gelinde benim o ruh halimi göreydiniz, çocuklarını ve evini düşünerek ( helede garip gurbet elde )
Aclık korkusu çeken ve renkten renge giren Bukalemun gibi oluyordum.
Sevgili canlar, Almanyadaki Fethiyeli köylülerim bu durumdan müstesna, çünkü onlar işten dolayı boşada düşseler Alman devleti (Arbeitsam) ordakilere işsizlik maaşı ödüyor. benim anlatmak istediğim Almanyadaki köylülerim değil, yani benim demek istediğim ( bu işsizlik maaşı bize yani Türkiyeye yeni geldiği için işten çıkarılmış işçileri menmun edecek kadar daha geniş kapsamlı değil bu husustan dolayı işçilerin alacakları işsizlik maaşı işsizlere yetersiz kalıyor hatta mevzuu bahis bile olamaz) gene gelelim kendime?
Sevgili canlar, ben her işten çıkarıldığımda bukalemun gibi renkten renge girerken Oysa yanı başımda penguenin yavrusunu kuyruğunun altında saklayan penguen yavrusunun rahatlığını görmek, hatta onların yanında kendi acımı ve yaşantımı kendim için mukayese etmek çok çok acı veren acımasız bir hayat tarzıdır buda insanlar üzerinde umutsuzluğa yol açan bir etkendir. kendi yaşadığım acı ve meşakgatli tecrübeme dayanarak. (haşa hiç kimseye akıl verecek değilim) ancak ben diyorumki siz siz olun hayatta insanlığa ve insan ilişkilerine riyalıkla bakan ve buna gönül vermiş olan hiç kimseye inanmayın temayül etmeyin meyil bile vermeyin. ancak sizde geçmişten gelen gelenekle bire bir örtüşmeyin birbirinize karşı lagayıt olmayın, birbirinizi incitmeyin Eğer lagayıt olursanız birbirinizi incitirseniz inanın hüsrana uğrarsınız sadece vatan millet aşkıyle kendimde dahil olmak üzere bütün herkes barış içinde Allah için çalışılırsa işte o zaman o başarıya ulaşılır.
Eğer suçuihsan ettimse affola bütün köylülerime sevgi ve saygılarımla?
MAKALE.10.

SÖZ: YUSUFASLAN.

BİR BENZETMEYİ HATIRLATMAK.


Ben sizlere savunmayı değil, taarruzu hatta ölmeyi emrediyorum. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz diyerek Askerine yön veren Ulu önder Atatürk'ün bir emrine şimdi bile ölecek kadar bağlılığımızı bir kere daha ifade ederim. Ülkemizi istila etmiş düşman ayakları altında ezilmekten kurtarma girişimini başlatan ulu önder M.K. Atatürk'ün kendi canını ve aile efratının hayatını hiçe sayarak kurtuluş savaşını başlatmıştır ulu önder Atatürk ülkeyi düşmanlardan kurtardıktan sonra hilafetide ortadan kaldırıp ülkeye Cumhuriyetide getirerek bu milleti ve bu ülkeyi en iyi şekilde idare etmiştir, bu yüce Türk milletide kurtuluş savaşından bu yannı ulu önder Atatürke her yerde ve her platformda en derin sevgisini ve hayranlığını bir heyecan ve bir şevk ile göstermektedirler. Atatürk'ün ölümünden sonra kurtuluş savaşıyla tarihe damgasını vurmuş kahraman Asker ( şükranla andığımız ) ismet inönü, bu ülkeyi ve bu milleti idare etmişlerdir. daha sonraları Sn. Demirel, Sn. Ecevit, Sn. Özal, Sn. Yılmaz, Sn.Çiller, Sn. Erbakan, v.s. çeşitli hükumet başkanları bu ülkeyi ve bu milleti idare etmişlerdir. Gelelim bu günümüze 2010,yılının şubat ayı ve şubatın ilk haftası. meclis başkan vekili Sn. Güldal Mumcu hanımefendinin başkanlığındaki oturumda, kürsüde konuşan Sn.Osman Durmuş beyefendinin geçmişte söylenen bir benzetmeyi hatırlatması üzerine her nedense Meclisteki Milletvekillerinin tansiyonunu yükselterek, benimde haberlerde seyrederken utanç duyduğum yüce meclis çatısı altındaki o hazin kavgayı çıkarmışlardır ve bu meyanda kavga edenlere o durumu hiçmi hiç yakıştıramadım.
Evet Sevgili canlar ben bir milletvekili değilim ama Türk milletinin bir vatandaşı olarak geçen günü vukuu bulan o vahim olay karşısında dünyaya ve dünya milletlerine karşı mahcubiyet duymaktayım. Ancak ben diyorumki her zaman o beyefendiler bizleri idare edecek değillerdiya, gün gelir devran döner, insan oğlu çiğ süt emmişdir, onlarda yanlışa düşerler bazı bazıda bu gibi zuhur eden vahim olayları Türk milletinin büyüklük edasıyla idare etmek sırası bizlere düşer, zaten bizler Türk milleti olarak şimdiye kadar neye göz yumup neyi idare etmedikki. Sadece millet olarak bizlerin, temennisi meclisteki zuhur eden bu olay umarım bir daha tekerrür etmez diye düşünüyorum.

Eğer sulçulisan ettimse affola.

SAYGILARIMLA.

Yusuf Aslan.

Makale. 11.


FETHİYE'Lİ YUSUF ASLAN'IN KALEMİNDEN.


Eski köyümüz, şimdiki beldemiz.!
Sıra dağların eteğinde olup aynı zamanda hozalık tepesi ve küçük tepesinin varlığının yanı sıra köyün kuruluş yıllarında o zamanki sözü geçen, deyim yerindeyse kırk köyün insanlarına bir işaretiyle söz geçirip iş yaptıran ( Ağalarımız ) çevre köylere haberler salarak şimdiki yığma tepe olan, üçüncü tepeyi oluşturmak için imece halinde, af buyurun sözüm ona eşeklerle gece gündüz demeden toprak taşıyarak köyümüzün dışından nereden bakılırsa gözle görüle bilecek kocaman bir yığma tepeyi oluşturmuşlardır. tepenin üzeri halikopter pisti gibi düz olup bayramlarda kızlarımız ve oğullarımızın toplanıpta hep birlikte halay çekerek oyun oynadıkları işte bu tepe, isminide bayramlardan alan BAYRAM TEPESİDİR. yani kuruluş yeri o sıra dağların eteğinde olan köyümüz aynı zamanda bu üç tepenin ortasında yer almaktadır.
Sevgili canlar, Dünyanın var oluşundan bu yannı ve bunun dışında köyümüzün kuruluşundan bu yannı, köyümüzün, eteğinde bulunduğu o sıra dağların üzerinde o gündür bu gündür bir tutam otun dahi yeşerip yetişmediği kıraç ve boz kır olan o dağların bozkırlığının o acı görünümünü değiştirmenin ve yeşile büründürmenin zamanı çoktan gelmişte geçmişti bile.
Şimdiye kadar ot bile bitmemiş o kıraç dağların yeşil alana dönüştürülmemesini okur yazarlığında kıt olduğu, hatta olmadığı bir dünyada yaşayan geçmişteki köylülerimize, yani bu dünyadan göçüp gitmiş büyüklerimize, onlar niye bu gibi işleri yapmamışlar diye ağır suçlamalarda'da bulunamayız.
eger böyle düşünür olsak bile, değişen ve çağ atlayan dünyamızda bir kaç yüz yıl sonra o günki yeniliklerin bu günki bizlerin tarafından yapılmadığının farkına vardıklarından o insanlarda bize , neden bu gibi işleri yapmamışlar diye sitem ederler, ancak bizler bunun bilincindeyiz, ve nitekim her devrin kendine göre yeni bir değişikliğe uğradığınıda en azından biliyoruz, galiba.
Gelelim dünyada yaşadığımız bu günümüze.
Beldemizde parmakla sayılacak kadar bir kaç kişinin okumuş olduğu değerli insanlarımızdan biri olan Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı Türkiye Cumhuriyeti'mizin ender yetiştirdiği Askerlerimizden kahraman Asker, Albay A.Seydi karakaş bey efendinin şahsına kurtarıcımız, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e taşıdığım en derin sevgi ve saygıyı aynı doğrultuda onun kendisinede taşımaktayım.
İşte Sevgili canlar, sizlere anlatmak istediğim bu ulvi ve yüce insan köyümüzün adı Fethiye olan işte bu şirin köyde doğmuş olup yirmi'li yaşından sonra günümüze kadar Asker olarak ülkeye hizmet vermiş saygı değer Albay A.seydi karakaş beyefendi ve beldemizin belediye başkanı Habip Yücel ile birlikte omuz omuza vererek gayret ve çabalarıyla köyün üst tarafındaki o sıra dağların bir bölümünü buldozerlerle tarıma açıp çam fidanları dikerek bir kaç yıl sonra köyden veya her hangi başka bir yerlerden bakıldığında işte o dağların etek kısmından yamaçlarına doğru şimdiki dikilen çam fidanlarının gözlere hoş görünüp gönülleri okşayıp feth edebilecek bir duruma gelecektir. ve dahası benim, şimdiye kadar edindiğim çeşitli bilgilendirmelere ve duyumlarıma göre, İlim ve irfan yuvamız dediğimiz, biricik yegane ilim dayanağımız olan fethiye beldemizdeki İlk Öğretim Okulumuzunda bakım ve onarımına katkıda bulunup okulumuzun çeşitli tadilatarınıda yaptırarak üstün gayret ve çaba sarf ettiklerinide öğrenmiş bulunmaktayım ve bu meyanda, ayrıyeten güvendikten içme suyunu
tekrar getirttirerek beldemize kazandıran belediye başkanımız Habip yücel,e bir kere daha teşekkür ederim.
Bu vesile ile şimdiki Fethiye beldemizin belediye başkanı Habip Yücel,e ve onun encuman azalarına, çam fidanlarının dikiminde ve diğer yapılan işlerde emeği geçen bütün işçi ve emekçi kardeşlerime, fethiyeli can dostlarıma ve tabiki gururumuz ve onur kaynağımız olan kıymetli Albay'ımız Sayın. Aliseydi karakaş beyefendiye göstermiş oldukları üstün gayret ve çabalardan dolayı sonsuz teşekkürler eder saygılarımı sunarım.
Not.
Sevgili canlar, kıymetli Albayıma yazmış olduğum beş kıtalık birde Şiir'imi hediye etmek istiyorum, Saygılarımla.

Yazar: Yusufaslan.
Malatya / Fethiye.

-------------------

KOMUTAN.!



DAĞI TAŞI ELLERİYLE KAZIYOR
KARAKAŞ'LIM KARA GÖZLÜM KOMUTAN
DÖRT Bİ YANI ORMAN İLE BEZİYOR
KARAKAŞ'LIM KARA GÖZLÜM KOMUTAN


ARGUVAN'LA YAZIHAN'IN ARASI
UZUN UZADIYA GİDER OVASI
FETHİYE'DE GELİR MOLA VERESİ
KARAKAŞ'LIM KARAGÖZLÜM KOMUTAN


KARA ÇAMIRLIKTAN TA GÜVENDİĞİ
NE MENGİĞİ KOYDU NEDE EYNİĞİ
KARIŞ KARIŞ TOPRAĞINI ELİYİ
KARAKAŞ'LIM KARAGÖZLÜM KOMUTAN


GÖNÜL VERMİŞ İLİM İRFAN YURDUNA
DAHASI EL ATMIŞ KÖYDE OKULA
BİRDE SU BAĞLANMIŞ BÜYÜK PINARA
KARAKAŞ'LIM KARAGÖZLÜM KOMUTAN


KUL YUSUF DER ADEM OĞLU ADEMSİN
GAFLET İÇİNDEKİ BEYLER UYANSIN
ALAŞIKLAR OYMAGINDAN CİVANSIN
ALİSEYDİ KARAKAŞ / LIM KOMUTAN.



Söz: Yusufaslan.
Makale.12.









Şu Devri Alemden Bir ( GARİPMİRTO ) Sessizce Gelip Geçti !




Hiç yorum yok:

"GARİPMİRTO"

"GARİPMİRTO"
FETHİYELİ YAZAR: YUSUF ASLAN.!

İzleyiciler